2 Mart 2010 Salı

İstanbul'da Bir Figüran - 5


Malum, İstanbul’a taşındık, geldik yerleştik. Koltuktu, musluktu, evdi, kapı pencereydi, telefondu, kablolu TV’ydi, işyeriydi, yoldu, köşktü, sinemaydı, hırsızdı, kediydi, bütün sorunların da üstesinden geldik, geçtik o ana kadarki taşınma faslıyla alakalı. Yavaştan sosyal yaşama da dahil olmaya, etrafı gezip tozmaya başladık. Hatta artık misafir bile kabul etneye başladık ya. Kimsin sen bunu diyen tarzında üstüste gelmeye başladı hadiseler.Yazının Devamı...

İstanbul'da Bir Figüran - 4

Sosyalleşme Çabaları
İş hayatı ve iş yerindeki durumumuz aşağı yukarı böyle de şimdi geri dönelim ev hayatı ve sosyal hayatta kaldığımız yere. Evde sıcak suyumuz yoktu, ve artık banyo ihtiyacını da gittikçe artan bir şekilde hissetmeye başlamıştık. Okanla bir elektrikli termosifon aldık ama hemen bir gün önce Okan’ın hard diskini yakıp, bu şekilde evde topraklama olmadığını anladığımızdan termosifonu takamadık, ve bize yine kadim dostum Tolga’nın evi göründü. Neyse hallettik o problemi ama bitaraftan da termosifonu takmak gerekli idi. 6 seans kadar elektrikçi problemi yaşayıp, tam bir hafta sonraya topraklamayı halledebildikten sonra, termosifonu da taktık. Denemek için banyoya girdim. Her şey iyi hoş da, malum musluk, yalvar yakar dinlemiyor. Su bir geliyor, bir gidiyor, dolayısıyla da tenim bi yanıyor, bi donuyor.

İstanbul'da Bir Figüran - 3


FERAHLIĞA MAZHAR EDEN TEBDİL-İ MEKAN

Eee, artık iş zamanı gelmişti. Taşınma izni bitti, bi taraftan işleri hallederken, bi taraftan da işe gitmek lazım. Ablam, kardeşim, Burcu hala evde. Yemek yapıp ev topluyorlar. Biz Okan’la ve Okan’ın arabayla 8:45'te evden çıktık. Geldik geldik, bizim bu İşkule İstanbul’un bilumum yerinden gözüküyor zaten. Ev de yakın aslında ama trafik bi kilitlendi, 'yahu benim bina orada, ben onu görüyorum, o da beni görüyor, ama niye ulaşamıyorum' şeklinde bir muhabbet. Hayatımın her döneminde ve her mekanda gördüğüm yerlere ulaşabiliyorken, burada niye olmuyor? Trafik ilerliyor da bazen ileri, bazen geri, mehteran takımı gibi. Yanımızdaki aile, arabada gazete okuyor. Ben de bir ara fırsatını bulup indim arabadan, gazete aldım geri geldim araba yok. İlerlemiş trafik, Okan 100m ileride ama duramıyor. Ben de arkadan koşturuyorum. Yok yani, çocuk uğraşıyor durmak için ama, 3 sn dursa, arkadaki 300 araç birden Okan’la akraba oluyor.

İstanbul'da Bir Figüran - 2

Sana Geliyorum İstanbul
Her şey sıcak bir yaz günü işyerinde tamamımızı toplayıp, 'hadi yallah, İstanbul’a, naş, naş' demeleriyle başladı pek muhterem bankalı büyüklerimizin. Tebdili mekanda ferahlık olduğunu okumuş yöneticilerimizden birileri bir kitapta, gerisine de onaylatmış. Uzunca bir süre direndik başta göstermelik olarak, ama tabii ki, bizden asırlar önce bu topraklar üzerinde yaşayan sevgili atalarımızın taa seneler önce çok değerli deneyimler sonucu ortaya koydukları atasözlerini anımsayarak ama bir takım terbiye takıntıları nedeniyle zikretmeyerek, lakin başka bir darb-ı mesel aracılığıyla (emir demiri keser) önceki darb-ı mesele atıfta bulunarak, tası tarağı toplayıp taşınmaktan başka çare düşmedi kısmetimize; bizim için yaban eller durumundaki ve kendisine yıllar önce bir tepeden bakılmış Aziz İstanbul’a.

16 Eylül 2009 Çarşamba

İstanbul'da Bir Figüran - 1

Mazi Kalbimde Onanmaz Yara
Yolum düşecekti İstanbul’a artık. Orada yaşamaya başlayacaktım. Bütün aşamaları aktaracağım ama ilk etapta eski İstanbul anılarını yâd etmek geliyor içimden şu an.Aklıma İstanbul’un ilk düşüşü çocukluk yıllarıma gider, o kadar eski yani. Babamın askerliği İstanbul’da geçmiş, Ortaköy’de. Futbolla hiç ilgilenmese de Ortaköy’e yakın diye Beşiktaş’ı tutardı. Her çocuğun babasına duyduğu hayranlık itibariyle ben de Beşiktaş’ı tutar gibi yaptım çok kısa bir ama siyah beyaz cazip gelmedi. Daha sıcak renklere geçtim kısa süre sonra.
Yazının Devamı